Batık Dalışları
Aslında bir geminin öyküsü, bizlerin öyküsünden hiç de farklı değildir. Onların da askeri, sivili, ticarisi, emeklisi, gazisi vardır. Onların da işçisi, memuru, sosyetiği vardır. Hep sakin, güvenli sularda yüzeni olduğu gibi, maceralı, fırtınalı hayat süreni de vardır. Kazada, savaşta dibi boylayanı, hayatı roman olanı, hatta destanlar yazanı vardır. “Mustafa Aydemir’in Ben Bir Türk Zabitiyim isimli kitabından.” Antalya; batık dalışı konusunda, zengin bir şehrimiz. Batıkların ilginç öykülerine birlikte göz atalım.
- Uçak Batıkları
- Gelidonya Antik Batığı
- Uluburun Antik Batığı
- Paris Batığı
- Fransız Sosyete Batığı (St.Didier)
Uçak Batıkları
Antalya batık dalışı heyecanını hissedebileceğiniz savaş uçağı batıklarından biri Kaş’ta, diğeri ise Manavgat’ta bulunur. Manavgat’taki B-24 Amerikan Savaş Uçağı Batığı, 1944 yılında Romanya üzerindeki hedefleri bombaladıktan sonra Kıbrıs’taki üssüne geri dönmekte olan ve Ege Denizi üzerinde vurulduktan sonra Antalya açıklarında denize gömülen bir uçağa aittir. Kaş civarında batık ise neden düştüğü bilinmeyen bir İtalyan uçağına aittir. Uçak, motorları haricinde bir bütün olarak sualtında yatmaktadır.
Gelidonya Antik Batığı
Gelidonya Batığı, Antalya körfezinin en batısında bulunur. Bugünkü adıyla Taşlık burnunun güneyine doğru sıralanmış Beş Adalar’dan en büyüğünün güneydoğusundadır. Yük gemisi, kayalıklara çarparak yükünü saçmaya başlar. Çok geçmeden de deniz altındaki bir kayanın üzerine kıç üstü oturur.
1954 yılında Bodrumlu bir sünger dalıcısı tarafından keşfedilen ve 26-28 metre derinlikte bulunan batığa 1960 yılında yapılan araştırma dalışlarında geminin Genç Tunç Devri’ne ait olduğu saptanmıştır. Yapılan bu dalışların bir diğer özelliği de sualtında dalgıç bir arkeoloğun başkanlığında kazısı tamamlanan ve kara kazısı standartlarına uygun olarak yapılan ilk sualtı kazısı unvanına sahip olmasıdır.
Gemideki ağır yüke yataklık yapması için yerleştirilen çalı çırpıya yapılan analizlerden elde edilen sonuca göre yapılan tahmin geminin M.Ö. 13. yüzyıl sonlarında battığıdır. Kalıntıların üzerinde koruyucu kum veya mil tabakasının olmayışı nedeniyle teknenin büyük bir kısmı özellikle Teredo türü deniz kurtları tarafından yok edilmiştir.
Buna rağmen kaplama ahşaplarının Klasik Yunan ve Roma devirlerinde kullanılan gemi yapım tekniğinde gördüğümüz ağaç çivili zıvanalarla birbirlerine tutturulduğu bilinmektedir. Ancak geminin ahşaplarını ağır yükten korumak üzere yerleştirilmiş yataklık çalı çırpının günümüze dek korunmuş olması, bize Odiseus’un kendi yaptığı tekneye koyduğu çalı çırpının amacını çok açık şekilde göstermektedir.
Yükün dağılımı önceleri teknenin uzunluğunun 10 metreden fazla uzun olmadığına işaret etmekteyse de son zamanlarda elde edilen yeni buluntular, teknenin ilk tahminlerden daha uzun olduğunu göstermektedir. Gemideki yükün büyük bir kısmı, eritilerek bronz alet yapımında kullanılmak üzere Kıbrıs’tan getirilen hurda bronz aletler ile yeni bronz yapımında kullanılacak bakır ve kalay külçelerden oluşmaktadır.
Uluburun Antik Batığı
Kaş ilçesinin 8.5 kilometre güney doğusunda uzanmakta olan Uluburun’un doğu kıyısından sadece 60 metre açıkta 1982 yılında bir sünger dalgıcı tarafından Genç Tunç Devri’e ait bir batık bulunmuştur.
1984 yılında başlanılan çalışmaların ve onbir sezon boyunca yapılan binlerce dalışın sonucunda M.Ö 14. yüzyılın sonlarında kaybolmuş eşsiz bir yük gün ışığına çıkarılmıştır.Yaklaşık 15 metre boyunda olan ve Sedir ağacından yapılan geminin kıç tarafı 44 metre, pruvası ise 52 metrede bulunmaktaydı. Taşımakta olduğu malzeme 61 metre derinliğe kadar yuvarlanmıştı.
Geminin Yükü? -Ne Ararsan Var-
Gemideki malzemeyi genelde hammaddeler oluşturmasına rağmen üretilmiş mallar da bulunmuştur. Sayıları yüzelliyi aşan, kobalt mavisi, turkuvaz ve lavanta renklerindeki yuvarlak, yassı ham cam külçelerinin, Ugarit ve el-Amarna tabletlerinde Suriye-Filistin kıyılarından geldiği belirtilen mekku ve ehlipakku oldukları düşünülmektedir. Bu külçeler bilinen en eski ve eksiksiz cam külçelerini oluşturmaktadır.
Diğer eşsiz arkeolojik buluntular arasında Eski Mısırlıların Abanoz adını verdiği ve tropik Afrika’da yetişen siyah renkli bir ağaç ile Sedir ağacını sayabiliriz. Diğer hammaddeler ise tam ve kesilmiş fildişleri ile bir düzineden fazla suaygırı dişi, tütsü katkısı olarak kullanıldığı sanılan bir tür deniz salyangozunun kapakçıkları, müzik aletlerinin ses kutusu olarak kullanıldıkları sanılan kaplumbağa kabukları ile fayans veya metalden ağız, kulp, kaide gibi parçaların takılmasıyla vazo veya kapların yapımında kullanılmak üzere taşınan deve kuşu yumurtalarından oluşmaktadır.
Gemide hammaddelerin dışında üretilmiş mallar da bulunmaktaydı. Dokuz büyük küpten en az ikisinde Kıbrıs üretimi ihraç seramiği ile kandiller ve ne amaçla kullanıldıkları kesin olarak bilinmeyen ancak duvara asarak kullanıldıkları düşünülen eserler bulunmaktaydı.
Kenan takılarını gümüş bilezikler ve ayak bilezikleri ve altın pendatifler oluşturmaktadır. Kulpsuz bir altın kadehin ise kaynağı bilinmemektedir. Çeşitli malzemelerden yapılmış boncuklar arasında akik, altın, fayans, cam ve Baltık kehribarı boncuklar bulunmaktadır.
Bu kadar mı? Tabiiki Hayır!
Diğer eserler arasında ördek biçiminde ve menteşeli kanatları kapak işlemi gören iki adet fildişi kozmetik kutusu, bakır kazan ve kaseler, suaygırı dişinden bir borazan ve Tunç devirlerinin tamamından bilinen kalay eserlerinden daha çok sayıdaki kalay kaplar yer almaktadır. En yakın benzerlerini Romanya’daki tek bir örneğin oluşturduğu taştan törensel amaçlı bir asa, batıktaki diğer buluntular arasındadır.
Gemideki bronz silahlar, ok ve mızrak uçları ile kamalar dışında Kenan, Miken ve olasılıkla İtalyan yapımı kılıçlardan oluşmaktadır. Yük veya gemide yiyecek olarak taşınan maddeler arasında badem, incir, zeytin, üzüm, çöre otu, sumak, kişniş, nar ile birkaç buğday, arpa tohumu bulunmuştur. Balık ağı kurşunları, ağ onarımında kullanılan mekikler, olta iğneleri ile ucu çatallı bir balık zıpkını, gemide balık avlandığını göstermektedir. Geminin milliyetinin tanımlanmasında güçlük çekilmesine rağmen Ortadoğu kökenli olduğu tahmin edilmektedir. Çıkarılan eserler günümüzde Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir.
Paris Batığı
Kemer Yat Limanı’ndan bir buçuk kilometre kadar açıkta kum bir zemin üzerinde, 25 metre derinlikte yatmakta olan bir Fransız yük gemisidir. Antalya Batık Dalışı sıralamasında birinci sırayı kesinlikle hak ediyor.
“Balta kafa” diye tabir edilen geminin 1896 yılında inşa edildiği tahmin edilmektedir. 3 güverte ve iki ambara sahiptir. Geminin baş altı ve ortada bulunan ambarının üstü ahşaptan yapıldığından geçen süre içinde epey zarar görmüştür.
Güvertedeki silah donanımının az olması nakliye gemisi olma ihtimalini bir hayli kuvvetlendirmektedir. Ambarlardaki birbirine kaynamış cephaneler, orta bölümdeki çini kaplı kısım ve kazana yakın bulunan el arabası ile kömür parçacıkları enteresan noktaları oluşturmaktadır. Son yıllarda dalıcıların bir hayli ilgisini çeken bu batığın bir çok ziyaretçisi bulunmaktadır.
Fransız Sosyete Batığı
İkinci Dünya Savaşı sırasında batırılan San Didier gemisi Antalya Yat Limanı’nın bir kilometre açığında şamandıranın altında yatmaktadır. Dalgıçlar için, Antalya batık dalışı arasında önemli bir yeri vardır.
1942 yılı yaz aylarına gelindiğinde müttefikler Kuzey Afrika Savaşı’nın hakimiyetini ele geçirebilmek ve Alman komutan Rommel’i çökertmek için kararlı gösteriler yapıyorlardı.
Müttefikler için, ikmal yollarının kesilmesi ile her ne pahasına olursa olsun izole etmek en önemli unsurlardan birisiydi. Türkiye’nin müttefiklere yakınlaşması ve daha sonra Japonya’ya savaş bile açması her ne kadar bağımsız görünsek de ittifak donanması gemileri için kıyılarımızı pek güvenli kılmıyordu.
Fransız donanmasının Almanlar’a hizmet eden gemileri için de aynı tehlike geçerliydi. Sonbahar yaklaşırken bir Fransız destek gemisi ve eskortu bir muhrip, Suriye yolundaki yoğun müttefik uçaklarının akınlarından kaçarak Alanya önlerine gelmişlerdi. Fakat bu kaçışın sonu olmamıştı.
Gemileri yakalayan uçaklar yoğunluğu daha da arttırarak takibe devam etmişler ve Adrasan koyu açıklarına kadar kovalamacaya devam etmişlerdi. Yaralı olan destek gemisiyle kalmanın intihar olması düşüncesiyle olacak muhrip gemi destek gemisini terk etmişti. Destek gemisi “Societe” için yapacak tek şey Antalya körfezi içine girip iltica talebinde bulunmaktı. Fakat sonuç hiç de tahmin edildiği gibi olmadı.
Bugünkü Karaalioğlu Parkı’nın miradorlarından Antalyalıların şaşkın bakışları altında torpillenen ve cephaneliği havaya uçan gemi burnunu dikip yavaşca batmaya başladığında arkasında bir çok ölü bırakmıştı bile. Antalyalı balıkçılar hemen müdahale ederek yaralıları kurtarmaya koştular. Hastane destek gemisi görünümünde olan bu geminin içinde cephane ve çöl şartlarını uygun arabalar da vardı.
Neden Sosyete Batığı?
Kamufle edilebilmesi için personelin üniforma giymemesi ve balıkçıların yardımları sırasında gemideki insanların şahsi malzemelerini de yanlarında taşımaya gayret etmeleri görgü tanıkları tarafından anlatılan olaylardır ve bu yüzden halk arasında geminin adı “Sosyete batığı” olarak kalmıştır.
Gerçek ismi “Saint Didier” olan bu gemi Antalya Yat Limanı’nın bir kilometre açığında yorulmaz bekçisi olan şamandıranın altında yatmaktadır. Baş tarafı güneye, kıç tarafı kuzeye doğru bakan derinliği 18 ila 34 metre arasında değişen gemi sancak tarafına doğru aşağı yukarı 35 derece açıyla yatıktır. Boyu 70 metre civarındadır.
1946 ve 1974 yıllarında yapılan çalışmalarda geminin içindeki yükün büyük bir bölümü ve iskeletler çıkarılmıştır. Daha sonra yapılan yüzlerce ziyaret dalışında alınan parçalar da dikkate alınırsa bugün üzerinde pek bir şeyin kalmadığını söylemek yanlış olmayacaktır. Yine de özellikle batık dalgıçlarının ilgisini çekmeye devam etmektedir.
Dalış yapabilmek için Antalya Valiliği ve Deniz Polisi Şube Müdürlüğü’nden izin almak gerekmektedir. Diğer bir önemli nokta ise yat limanı ağzına yakınlığı dolayısıyla tekne trafiğinin fazla olmasıdır.
Derneğimizin diğer dalış etkinliklerini de mutlaka inceleyin.